İki Arada Kalmayı Seçmek: Değişimin Eşiğinde
Hayat bizi seçim yapma aşamasına getirdiği zaman fark ederiz bizi ileri iten ya da geriye çeken bütün faktörleri.
İki arada kalmak, kendimizi daha net görmemize yardımcı olur. Zayıf olduğun yer neresi? Kendini engellediğin konular hangileri? Korkun ne kadar büyük? Hepsinin farkına varırsın.
İnsan ömrü çoğu zaman sabretmekle tahammül etmek arasında gider gelir. Bunun arasında sıkıştığımızı itiraf etmek ise en zoru. Çünkü tahammül ettiğimiz yerlerin üzerini sürekli “sabır” kokusuyla örtmeye alışmışızdır.
İlerlemek istiyoruz, değişmek ve farklı seçimler yapmak… Ancak kendimizi, kendi blokajlarımızla çukurumuzda tutuyoruz. İnsan değişir, olduğu yerde sayamaz; bu mümkün değildir.
Konforlu sandığın alan bile aslında konforlu değildir, çünkü öyle bir alan yoktur. Tıpkı insan gibi her şey değişir. Zaman, aşındırır her ortamı, her ilişkiyi, her hayatı.
Değişim bir yolculukla, bir kitapla, bir olayla ya da yerinde saymanın verdiği durağanlıkla bile yaşanabilir. Eskisi gibi olamazsın ve eskiden “oldurduğun” hiçbir şeyi olduramazsın.
İçinde duramazsın daha önce içinde dans ettiğin o şeylerin. Seçme hakkının olması, özgürlüktür.
İnsan, eskiden keyif aldığı ilişkilerden, sohbetlerden, yaşam biçiminden keyif almayabilir. Çünkü dünyaya aynı şeylerin içinde dönmeye değil, ilerlemeye geldik.
Zaman her zaman ilaç değildir. Zaman, çoğu zaman çürümeye neden olabilir. Kendini çürüttüğün, kurban ettiğin, daha en başında kendinden vazgeçtiğin ilişkilerin içinden — zor da olsa — çıkmamız gerekir.
Ailemizden aldığımız bir “ilişki mirasımız” var. Konumuz: İnsan nasıl sevilir?
Sevme ve sevilme biçimimiz, aile içinde önce kendimizle, sonra aileyle ve sonra sosyal çevreyle gelişir.
Doğduğumuz andan itibaren ilişki kurmayı öğreniriz: önce hayatla, sonra annenin memesiyle, sonra insanlarla.
Bizi ayakta tutan, ilk ilişkimiz olan “hayat”ladır.
Anne memesinden kesiliriz, zamanla sevdiklerimizden uzaklaşırız ve hatta zamanla kendimizle ilişkimizi bile değiştiririz.
Peki bunca yaşımıza ve yaşadığımıza rağmen bazı ilişkileri bitirmekten neden korkarız?
Geriye dönüp bakınca dağ gibi devirdiğimiz onca şeyi, bir şeyin karşısında nasıl oluyor da yok sayabiliyoruz?
Hayatın dışında kurduğun her ilişki geçicidir.
“Sonsuza kadar mutlu yaşadılar” hikâyesinde bile, kim bilir neler neler değişti…
Ağzınızın tadının bozulmaması için, ağzınızda hâlâ tat olmalı.
Hayaller, kendimizi kandırmak için değil, gerçekleştirmek için kurulmalıdır.
İlişkiler, birlikte ilerlemek içindir; içinde çürümek için değil.
Bırak bazı şeyler ardında yaşasın… Her şey seninle devam edemez.
Terazi Dolunayı – İçsel Adaletin ve Yüzleşmenin Eşiğinde
Zaman her zaman ilaç değildir. Bazen zaman sadece oyalar. Bazen çürütür. İçimizde çürümeye yüz tutmuş dengeleri, adalet duygusunu ve kendimize karşı olan sadakatimizi bu dolunayla birlikte daha net göreceğiz.
13 Nisan 2025’te Türkiye saati ile 03:21’de Terazi burcunda gerçekleşecek dolunay, bizi ilişkilerimizdeki ve hayatımızdaki görünmeyen terazilere davet ediyor. Yüzeyde sakinliğini koruyan ama altında taş gibi ağır duygular barındıran konular açığa çıkabilir. “Ağzımın tadı kaçmasın” diye görmezden geldiklerimizin artık tadı kaçmıştır zaten… Biz sadece kabul etmeye çalışıyoruz.
İlişkilerde denge kurduğumuzu sanırken aslında kendimizden ne kadar ödün verdiğimizi fark edebiliriz. Gerçek adalet, başkasına ne kadar hak verdiğimiz değil; kendimize ne kadar adil olduğumuzla başlar. Bu dolunay, çoğumuzun kendi iç terazisini sıfırlaması için bir çağrı gibi çalışacak. İçsel sorgular yükselecek:
“Gerçekten ne istiyorum?”
“Kime göre haklıyım?”
“Ben kendimden vazgeçtiğim yerde mi duruyorum?”
2024 boyunca ektiğimiz tohumların karşılığını alacağımız bir dönem de başlıyor. İlahi düzen, zamanla hesap görür. Ve bu hesaplaşma dışarıdan değil, içeriden başlar. Kendi iç sesini susturduğun, başkalarının mutluluğu için kendini unuttuğun yerlerde artık bir şeyler değişmek istiyor.
Bu dolunay sana belki çok tanıdık bir yeri gösterecek: sabrettiğini sandığın ama aslında sadece tahammül ettiğin alanları. Oradan çıkmadan büyüyemezsin. Değişim, hem özgürlük hem de sorumluluk ister. Seçim yapmak zordur ama iki arada kalmak da seni eritip tüketir. İçinde artık yaşayamadığın ama hâlâ tutunduğun şeyleri bırakmak, seni sen yapan şeylere yer açar.
Ve unutma:
Sezar’ın hakkı Sezar’a değil sadece…
Senin hakkın da sana.